Dünden Bugüne Türkiye’de Reklam Sektörü
Dünden Bugüne Türkiye’de Reklam Sektörü
Türkiye’de reklamcılığın gelişimi, dünyanın diğer taraflarındakinden pek farklı olmamış, ekonomik ve ticari hareketlerin paralelinde reklamcılık da kendi yolunda ilerleyerek bugünkü seviyeye gelmiştir.
"Türkiye’de reklamcılık Balkan Savaşı’ndan önce istanbul’da David Samanon tarafından başlatılmıştır. O dönemde işletmelerden alınan reklamlar, bir altın lira karşılığı bir aya yakın süre ile devamlı yayınlanırdı. Reklamların ölçü kısıtlaması yoktu.
Balkan Savaşı’ndan sonra, Kahire’deki ünlü Ajans Havas’ın yöneticiliğini yapan Emest Hoffer, İstanbul’a gelir ve David Samanon ile işbirliğine girer. Bu işbirliğine 1914 yılı l. Dünya Savaşı nedeniyle bir süre ara verilir, 1919’da Jak Hulli’nin katılmasıyla Ankara Caddesi Kahramanzade Hani’nda Hoffer Samanon ve Hulli İlanat Acentesi adım alarak faaliyet devam eder. Türkiye’nin ilk telefonlarından 94 ve 95 numaralarına sahip olan bu ajans, şirketin reklam sloganını da bu telefonlara bağlı olarak türetmişti.
Reklam verenler, "94 veya 95 no’ya telefon ediniz, reklamlarınız istediğiniz gazetelerde neşredilsin" şeklinde sesleniyordu.
Hoffer, Samamon ve Hulli ilanat Acentesi ilk olarak sütun-santim kavramım Türk reklam sektörüne getirdi. Buna göre santim fiyatları 30-50 kuruş arasında bulunuyordu. Aynı zamanda afişçilik işleriyle ilgilenen ajans, o dönemde bir başka tür olan ve sonradan belediyenin yasakladığı "Sandviç Adamlar"la da bir çift afişçilik yapıyordu.
Bu insanların sayısı beş ila 10 arasında değişirken üstlerinde özel giysiler ve ellerinde reklam yapılmak istenen ürünün pankartları bulunuyordu. Bunlar günlük para alıyorlardı ve İstanbul’da ellerinde pankartlarla sokak sokak dolaşmaları gerekiyordu.
Üreticiliği kadar tüketiciliği de zayıf ve okuryazarlığı henüz yüzde beşleri zor bulan bir toplumda reklamcılar, Avrupa’nın hayli gelişmiş reklamcılık yöntemlerini hemen kullanmak hatasıyla işe başlamadılar. Yaklaşık 20 yıl boyunca ilanların yüzde 90’a yakınını satılık ev, arsa, araba ve atlarla ilgili olanlar teşkil etti. Cerideciler, aynı zamanda bizde ilk reklam acenteliği görevini de üstlenen kişiler oldular.
Gazete almak için para vermeye alışmamış yerli halkın, ilan için para vermesini düşünmek zordur. Olsa olsa ilan vermenin, okuyucuyu gazete almaya alıştıracağını hesaplamışlardır. Ceride’deki ilanların sadece yüzde yedisi yabancı kökenliydi. Saat, duvar kağıdı, çiçek tohumu, çeşitli aletler, altın ve gümüş eşya bu arada sayılabilir, "ilk resimli ilan" da 1842’de
Avrupa malı bir nasır ilacı için çıkmıştır. 1860’da ilk özel fikir gazetesi olan
Tercüman-ı Ahval ile yeni bir dönem başlar. Bundan bir yıl sonra da Şinasi’nin Tasvir-i Efkar’ı ikinci doğru dürüst gazete olarak yayın hayatına girmiştir. Tercüman-ı Ahval 1860-1866’yı kapsayan 6 yıl süresince, yılda ortalama 130’dan 790 sayı yayınlanmıştır. ilan basıma alınacak bedeli gazete başlığının altında açıklamak gelenekleşir. Ancak 1880’e kadar, bu tür gazeteler daha çok kitap ilanlarına yer verirler. Ticari nitelikte gazetelerde ise dikiş makinesi, türlü ilaç ve doktor ilanlarının arttığı görülür.
Okuyup yazma bilenlerin azlığı ve gazetelerin ağdalı, tumturaklı dilleri nedeniyle tirajları komik derecede düşüktü. Mesela William Churchill’in ifadesine göre Ceride-i Havadis
’in 3 yıl sonunda elde ettiği okuyucu sayışı sadece 150’dir. Bu arada ilan ve reklam da bahse değmeyecek kadar ender bulunabiliyordu. Bütün bunlara rağmen gerek gazete, gerekse ilan fiyatları oldukça yüksekli. Mesela Ceride-i Havadis 3, 5, Tercüman-ı Ahval 3 kurusa satılıyor, ilan tarifeleri de satırı 3 ile 10 kuruş arasında değişiyordu. 150 tiraja karşı bu fiyat bugünkü ölçülere vurulduğunda korkunç derecede yüksek görülmektedir. Bir kıyaslama yaparsak bu ücret, 150 bin tirajlı bir gazetede santimi 100 liraya eşit olmakta, altının o gün 113 kuruş şimdi 150 lira olduğu da hesaba katılınca l santim ilan 15.000 lirayı geçmektedir.
İlk ticari ilanlara Tercüman-ı Ahval’in 1864 yılı kolleksiyonunda rastlanmaktadır. Bunlardan biri, Yeni cami avlusunda tabak çanak satan bir mağazanın, Ramazan dolayısıyla yeni çeşitler ithal ettiğini duyurmaktadır, tik resimli ilanlar olarak da Loton Ciznel müessesesinin peş peşe çıkardığı iki ilan göze çarpıyor. Bu firma zirai aletler ve demir eşya satmaktadır, ilanların birinde demirden bir bahçe kanepesi, diğerinde, zirai bir alet resmi vardır.Bu arada ilanların alınışının daha sistemleştirildiği de fark ediliyor. Basiret Gazetesi, ilan kaç defa tekrarlanacaksa altına o sayıyı koyuyor ve her kullanışta sayıyı azaltarak bire kadar iniyordu.
Gerçek ilerleme ise,
- Abdülhamit’in saltanatı sırasında 1880’de başlamıştır. O yıl
Rafael Cervati’nin fikri ile gerçekleştirilen Osmanlı Ticaret ve Sanayi Rehberi, hem Avrupa’dan hem de ülke içinden ilanlar toplayarak yepyeni bir girişim başlattı. Fransızca olan kitabın yayıncısı Cervati Biraderler ve Fatzea firması "komisyonculuk, temsilcilik, ticari istihbarat"ın yanı sıra "yerli ve yabancı ilancılık" işlerini de üstlendiğin! açıklamakla, ülkede reklam acenteliği mesleğinde ilk sistemli çalışan kurum oldu. İşin ilginç yanı, her yıl olmasa da sık sık zenginleştirilerek yayınlanan bu rehberde, Sultan’ın (uğraşım taşıyan ilanların bolluğudur. Saraya eşya ya da hizmet sağlayan kişi ya da kurumlara ait bu ilanlar, saltanatın itibarına çok düşkün olan Sultan’ın ismi ve armasının ilanlarda kullanılmasına karşı çıkmadığını hatta kendi reklamını göstermeyi sevdiğini ortaya koyuyor. Bu destek sayesinde olmalı ki, 1907’de bir Fransız yayını İstanbul’da yayıncılığın Avrupa düzeyine erişmiş olduğunu ileri sürecektir. Mali kazanç açısından bu iddia abartılı da olsa, sunuş ve resim kullanma açısından hayli ilerleme kaydedildiği bir gerçektir. 1904’te yeni bir reklam sirketinin belirdiğine tanık oluyoruz: "İstanbul İlan Acentesi ve Komisyon idaresi".
Bugün promosyon adıyla andığımız girişim, ilk kez 1870’de Hadika (Bahçe) Dergisi’nin abonelerine çiçek tohumu ve fidan dağıtmasıyla başlamıştır, ama gerçek gelişmesine bu yıllarda ulaşır. Nitekim en çok tüketilen mallardan sigara kağıdı tüccarları da promosyonlu rekabete başlamıştır.
Böylece Abdülhamit dönemi, reklamcılığın meslekleşmesi yönünde ileri adımlar atılırken, ilan-reklam farkının da anlaşılmaya başlandığı yıllar olmuştur, ilk kez el ve duvar ilanları da beliremeye başlar. Yazılar kısalır, başlıklar, hele resim kullanımı artar. Elbiseli ya da haçı açık Avrupalı kadın resimleri -elle çizim- rahatça kullanılır. İlk kez fotoğraf kullanımına da bu sürede rastlanmıştır. Çerçeve kullanarak. baslığı yan koyarak dikkat çekme çabaları da belirir. Hedef kitleyi ikna açısından, eskiden hep Avrupalı tanık göstermek adet iken, yerli tanık ve övgücü kullanmak da bu dönemde başlamıştır. Bu gelişme 1908’de ikinci Meşrutiyet’in ilanıyla bir patlama haline gelir. 1909-1911 arasında üç tane "Reklam Gazetesi." çıktığına tanık oluyoruz. Çok yaşayamamışlar, ama bir ihtiyacın belirmiş olduğuna tanıktırlar. Aynı zamanda sadece reklam acenteliği yapan şirketlerin neredeyse bir düzineye vardığı görülür. Bir toplum hem tüketimi hem de üretimi belli bir düzeye varmadıkça, reklamcılığa böyle bir yoğunlukla yönelemez. Her ne kadar ilan ve iancılık da baslıklar için hattat kullanılmasının artması, baslıkların kısalıp vurucu nitelik kazanması ile metinlerin kısalması, çerçeve ve dişi klişe biçimleri kullanılmakta ve resmi ticari ilan ayırımı lam yapılamamakla ise de, arlık 40 yıl öncesinden çok farklı bir yerde durulmaktadır.
önemlisi, eskinin aksine yerli üretim ve hizmet ilanlarında büyük bir artışın görülmesidir.
1840 yılında ilk sayısında "İlanat" başlıklı sütunuyla Ceride-i Havadis Gazetesi yepyeni bir mesleği başlatmış oldu, ama tellallar aracılığıyla sürdürülen hem ticari hem de siyasi amaçlı "sözlü ilan" geleneği, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde de hala devam ediyordu. Türk Basınında ilk resimli ilan 1864 de Tercuman-ı Ahval’de iki gün üstüste yayımlanan Loton Ciznel müessesesine ait demir eşya ve makine reklamıdır.
MEŞRUTİYET DEVRİ
1908 Meşrutiyetiyle gelen basın özgürlüğü, hakiki anlamıyla ilancılığın başlangıcım sağladı. Bu arada, bu alanda istikbal gören bir kaç müteşebbis faaliyete girişti ve 1909’da İlancılık Kollektif Şirketi kuruldu. Fakat sık sık batıp çıkan gazeteler ve birkaç yıl sonra patlayan Balkan ve l. ci Dünya Savaşlarının ekonomik hayatı felce uğratması basın özgürlüğünü ve Reklamcılığı duraklatmış, hatta eskisinden de geriye götürmüştür. Bu durum. Cumhuriyetin ilanına kadar sürdü.
CUMHURİYET VE SONRASI
Dönemin en önemli gelişmesi. o zamana kadar bu alana tamamen yabancı kalan Ankara’nın ilanı keşfetmesi olmuştur.
Milli Mücadele’nin merkezi olunca, Ankara’ya gelen Balkanlı Batı Anadolulu kadroların ihtiyaç duydukları eşyalar ve yaşam türü ilana başvurmayı zorunlu kıldı.
Bu oluşumun önemi, Ankara’nın Başkent oluşundan ve Cumhuriyet’in ilanından sonra, ülkenin yöneliminde alacağı etkenliğe bu alanda da hazırlanmış olmasındandır. Zaferden sonra yabancı kökenliler çekilirken yerli reklamcıların mesleği devam ettirecek bir düzeye erişmiş olması. özellikle 1925 sonlarında yeni Türk harflerine geçilmesinden sonraki açılışta aksamamanın sağlanmasına yardımcı olmuştur.
Aynı dönemde dünya ekonomik krizin bilmesi ile devletçi ekonomi politikalarına girilince, yoğun bir yerli malı kampanyası belirdi. Aynı zamanda Hancılıktan reklamcılığa geçişin mimarı ünlü grafikçi İhap Hulusi Görey, eserleriyle yepyeni bir döneni haşlattı. ünün, yapısı son derece az, ağırlığı çizimlerin oluşturduğu eserleri bir okul yaratmıştır.
O döneme kadar reklam yazarı yetişlinnemiş olan bu meslek, böylece uluslararası çapla bir sanatçıya kavuşa-rak -İhap Hulusi’nin Av rupa’da da yayınlanmış pek çok eseri vardır- böylece asıl hedefi olan reklamcılığa geçmiş olur. Bizdeki reklamcılığın meslek haline gelmesi ikinci Dünya Şavaşı’ndan sonradır.
Ancak, basın hayatındaki gelişmenin paralelinde reklamcılık da günden güne ilerlemiş, bu alana atılan kişilerin çabaları ve bilimsel çalışmaları ile günümüzün modern reklam ajansları doğmuştur, Ekonomik alanda kıpırdanmaların başladığı, 2 nci Dünya Savaşımn bitimine yakın günlerde Eli Acıman, Vitali Hakko ve Began adında üç müteşebbis bir araya gelerek Faal Reklam Acentesi adıyla bir ortaklık kurdular. Yıl 1944... Eli Acıman, Saint Joseph lise-sindeki tahsilin! yarıda bırakıp Fransa’ya gitmiş, 8 ay gazetecilik kursu gördükten sonra yurda dönüsünde baba mesleği olan iplikçiliğe rağbet etmeyerek, ileri bir görüşle reklamcılık alanındaki ilk bilinçli adımı atmışiı. Bu teşebbüsüne, o zaman Mahmutpaşa’da Şapkacılık yapan, halen Vakko müesseselerinin sahibi Vitalİ Hakko ile Koç şirketinde çalışan B. Began da iştirak etmiş, ancak işler umulduğu gibi yürümeyince Vitali Hakko kendi işlerine bakmak, Began da Amerika’ya gitmek bahanesiyle ortaklıktan ayrılnıışlardı.
1946’da Vehbi Koç’la tanışan Eli Acıman, o sıralarda Koç-Ankara, Koç-Fermeneciler, Koç-Beyoğlu ve Koç-Lastik şubeleriyle faaliyette bulunan KOÇ sirkelinin reklam İşlerini aldı. Böylece birdenbire geniş iş imkanına kavuşan Acentesi, Faal kadrosunu genişletmek üzere teşebbüse girişti ve part-time çalışmak üzere yabancı dil bilen reklam yazan olarak Afif Erdemir’i işe aldı. Bu sırada firmanın resim işlerine Nesim Natan, muhasebesine Benjamin Pinhas bakıyor, firma bu küçücük kadrosu ile yılda 100 Bin lira ciro yapıyordu.
1949-1951 yıllarında Afif Erdemir askerlik görevini yaparken, o devrin en büyük reklam verenlerinden Necip Akar da Faal Acentesinin müşterileri arasına girdi. Günden güne gelişen firma, 1957’de Eli Acıman, Afif Erdemir ve Nesim Natan’ın 50’şer bin lira sermaye ile ve müsavi şartlarla iştirak ettiği bir şirket haline dönüşerek Faal Ajans adını aldı. Aynı yıl Eli Acıman 3 yıl kalmak üzere Amerika’ya gitti. 1960’da dönüşünü İzleyen 5 yıl içinde çığ gibi büyüyen Ajans zengin bir müşteri lislesine sahip oldu, 1965 yılında çok genişleyen iş hacminin gerektirdiği bazı zorlamalar sonunda ortaklar dostça ayrıldılar ve
Eli Acıman MANAJANS, Afif Erdemir de YENİ AJANS adıyla iki ayrı şirket tesis etliler, Ayrılış sırasında müşterilerim de taksim eden bu iki Ajans, her geçen yıl biraz daha gelişip portföylerine yeni müşteriler katmak sureliyle bugün, memlekelimizin en başta gelen iki dev reklamcılık kuruluşu haline gelmişlerdir.
Üçüncü büyük ajans olarak 1952’de Memduh Moran’ın 5 kişilik kadroyla kurduğu Reklam Moran’ı sayabiliriz.1953’de 100 bin lira sermaye ile Anonim Şirket haline dönüşen Reklam Moran, o yıl 556 bin lira ciro yapmıştır.
Ajans, başta Yapı ve Kredi Bankasıolmak üzere içinde Unilever’in bir kısım mamulleri ve
Singer’in de bulunduğu zengin bir müşteri listesİne sahiptir. 1957’de değişen Ticaret Ka-nununun yeni hükümlerine göre sermayesi müsait olmadığından 1958’de Limited Şirket haline geçmiş, 18 yıl boyunca gelişerek kadrosunu 55 kişiye, cirosunu 30 milyona çıkarmayı başarmıştır . 1909’da kurulması nedeniyle en eski reklamcılık kuruluşu olan ilimcilik Kollektif Şirketi büyük cirosuna rağmen bir Reklam Ajansından ziyade ilan komisyoncusu görünüsündedir. Aynı usullerle çalışan Reklamcılık Şirketi ve yukarıda bahsettiğimiz 3 ajansla birlikte Türkiye’nin en ciro yönünden başta gelen 5 reklam firmasınını teşkil eder.
Dikkate değer ve köklü bir ajans olarak Grafika’dan da bahsetmek gerekir. En eski reklamcılık kuruluşlarından biri olan Grafika, G. Scialom ve Martin Borman adında iki ortağın matbaacılıkla işe başlayıp reklamcılık yönünde geliştirdiği modern bir ajanstır. Kaliteli bir fotoğraf stüdyosu da bulunan Grafika, başta Unilever olmak üzere birçok müşteriye sahiptir. 70’lerin sonununda film şubesini, Sintel Film’in ortaklarından Mehmet Muhtar’ı kadrosuna alarak geliştiren Grafika, böylece sinemayı da önem verdiği mecralar arasına almıştır.
Dönemin modern anlayıştaki kuruluşlarının içinde göze batanlardan biri de Ankara Reklam Ajansıdır. 1962 yılında Ankara Makarna Fabrikasının Satış Müdürü olan
Sadettin Ağırnas, radyoda bir program kiralayarak reklamcılığa atılmıştır. Yıllarca makarna fabrikasında satış işlerini idare etmiş olması nedeniyle gıda maddeleri pazarını ve dağıtım kanallarını yakından tanıması, reklamcılığı pazarlama açısından ele almasına yol açmıştır. Nitekim bünyesinde ilk araştırma şubesi kuran ajans Ankara Reklamdır. Sadettin Ağırnas reklamcılığa bir bilim olarak bakmış, 1965’den itibaren de bu yönde örgütlenmeye çalışmıştır. Araştırma, satış teşviki şubeleri ve satış elemanları eğitimi yapabilecek nitelikteki kadrosu ile müşterilerine reklamcılığın yanı sıra pazarlama hizmetleri de vermiştir. Reklamcılığın bilimsel tarafına ağırlık verirken bir ajansın can damarını yaratıcı yönünün teşkil ettiğini de akıldan çıkarmayan Sadettin Ağırnas, 1967’de Sintel Film’in sahibi Yüksel Unsal da dahil olmak üzere bütün personeli ve teçhizatıyla birlikte Ankara Reklam bünyesine alarak bu kanadını da takviye etmiştir.
Ankara Reklam; 1970’de Amerika’dan danışman olarak gelen 45 yıllık reklamcı Harold L. Mc Clinton’un yeni organizasyonu ve personeli eğitmesi ile çağa ayak uydurmaya çabalamıştır. Ciro bakımından başta gelen ajanslara erişememekle beraber yetişmiş elemanlar ve kalabalık kadro yönünden göze batmakatadır. Müşteri bakımından fazla zengin olamaması, modern pazarlama anlayışına sahip firmalar araması, bunun dışındakilerle çalışmaktan kaçınması prensiplerine bağlanabilir.
Pazarlama ve reklamcılık alanlarında bilimsel devrenin geldiğini görüp piyasa etüt ve araştırmalarının önem kazandığını dikkate alan bazı kişiler de bu işi konu edinen firmalar kurmuşlardır. Bunların en eski ve en tanınmışı, işletme Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Nezihi Neyzi’nin kurduğu PEVA, gerek iş adamları ve firmalar, gerekse reklam ajanslarına, istedikleri konularda piyasa etüt ve araştırmaları sunmuştur.
70’lerin sonu ve 80’lerde dikkate değer bir husus da batıdaki birleşme ve örgütlenmeye karşı, bizde dağılma ve kişiselleşmenin daha çok görülmesidir. Faal Ajansın ikiye bölünmesi gibi, bu yıllarda kurulan yeni reklam ajanslarının çoğu da büyük firmalarda yetişen ve sivrilen kişilerin ayrılarak kendi başlarına iş kurmalarıyla oluşmuştur.. Bu durum, bazı kişilerin, büyük bir ajansın calışmasına güç katmaktansa, küçük de olsa kendi başlarına bir kuruluşun patronu olmayı tercih etmelerinin sonucudur.
Türkiye'de yıllar ilerledikçe üretim odaklı pazarlardan tüketici odaklı pazarlara geçişle birlikte kitle iletişim araçları ve reklamın hedefi ve içeriği de gelişerek değişmiştir.
Türk pazarının canlılığının en önemli göstergeleri arasında yer alan reklamcılık sektöründe faaliyet gösteren firma sayısı, özellikle 1970'lerden sonra çok hızlı bir büyüme göstermiştir. Günümüzde 15 ve daha fazla eleman çalıştıran, müşteri ilişkileri, yaratıcılık ve medya bölümlerine sahip ve müşterilerine tüm alanlarda hizmet verebilecek şekilde örgütlenmiş reklam ajansı sayısı 100'ün üzerindedir. Ayrıca 30 civarında film yapım ve fotoğraf firması da aktif bir şekilde reklamcılık faaliyetlerini sürdürmektedir. Reklamcılar Derneği üyesi olan 64 ajansın 13 tanesi yabancı bir reklam ajansına hisse devrederek ortak olmuş, 9'u ise yabancı bir ajansla işbirliği kurmuş durumdadır. Reklam ajanslarında çalışanların sayısı yaklaşık 3000 kişidir. Türkiye'deki reklam harcamalarının %80'ini gazete, dergi ve televizyon reklamları oluşturmaktadır. Radyo, sinema ve açıkhava (outdoor) reklamcılığının payı ise %20 dolayındadır. 1998 yılında ölçülebilir belli başlı alanlara ödenen yayın ücretleri olarak toplam 930 milyon dolarlık bir reklam harcaması gerçekleştirilmiştir. Bu sayıya reklam yapım, basılı malzeme giderleri, reklam ajansı komisyonları ve ölçülemeyen yerel medya gelirleri eklendiğinde sektörün gerçek büyüklüğü 1 milyar 230 milyon dolar olarak hesaplanmaktadır. Reklam sektörünü oluşturan ve bu sektöre katkıda bulunan meslek sahiplerinin üye oldukları profesyonel dernek ve birliklerin sayıları da her geçen gün artmaktadır. Grafikerler Meslek Kuruluşu Derneği, Reklamcılar Derneği, Reklam Yazarları Derneği, Reklam Filmi Yapımcıları Derneği ve Reklamverenler Derneği, Türkiye'de son 20 yıldır faaliyet gösteren derneklerden bazılarıdır. Türk reklamcıları, reklamcılığın birçok dalında her yıl verilen ödüller sayesinde başarı grafiklerini sürekli yükseltmektedirler. Uluslararası yarışmalarda kazandıkları ödül sayısı da yıllara göre artmaktadır. Sektörün en önemli ödülü "Kristal Elma Türkiye Reklam ödülleri"dir. Her yıl ortalama 1000 reklam eserinin katıldığı bu yarışmada TV, basın, radyo, sinema ve açıkhava reklamlarının yanısıra; reklam filmi yapımı, yönetimi, müziği ve reklam fotoğrafı ayrı ayrı ödüllendirilmektedir.
Günümüzde, üretici ile tüketici arasındaki uzaklığın artması, çok değişik mal ve hizmetlerin tüketicilere tanıtılması gereği ve eski mamullerin geliştirilerek yeniden pazarlara sunulması, reklamı bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkarmaktadır. Reklamın kullanımı konusunda ülkelerin ekonomik kalkınma düzeyleri etkin bir rol oynuyorsa da hemen hemen tüm ülkelerde reklama ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle, serbest piyasa ekonomisinin geçerli olduğu ülkelerde reklamın önemi büyüktür.
TÜRKİYE’DE REKLAM SEKTÖRÜ HARCAMALARI
Türkiye’de kişi başına tanıtım harcamasının yaklaşık 20 euro olduğunu ancak bunun pek çok Avrupa ülkesinin gerisinde olduğunu belirtmeliyiz. Örnek verecek olursak, ortalama olarak kişi başı tanıtım harcamasının Yunanistan’da 230 euro, Almanya’da ise 244 euro civarında olduğunu söyleyebiliriz.
Sektör içinde Türkiye’de ilk 10–15 firma, bu tip yatırımlarının yaklaşık %40’ını temsil ederken, ilk 10’da 6 firmanın küresel marka olması yerel markalarımızın cesaretlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’de 2006 verilerine göre; 24’ü ulusal, 76’sı kablo, diğerleri bölgesel ve yerel olmak üzere 340 televizyon kanalı, 34 ulusal gazete ve düzenli tanıtım alan 250 dergi bulunmaktadır. 2006’da 14 bin firma 17 bin marka için bu tip çalışma yaparken tam hizmet veren reklam ajansı sayısı 100’ü bulmaktadır.Günümüzde ise binlerce televizyon kanalı,binlerce marka ,yüzlerce gazete,dergi ve reklam ajansı bulunmaktadır.